Assos

Assos merkezi, Çanakkale’ nin Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale Köyü’ nün aşağısından deniz kenarında bulunan antik kentdir. Bu kentin bulunduğu merkez liman ve yakın yöresi Assos adıyla anılır. Asıl Assos Kenti denizden 200 metre yüksekte bir tepede kuruludur. Assos’un karşısında Midilli adası bulunan gözükecek kadar yakındır.Tarihte, Assos Kenti Edremit körfezinin en önemli limanıydı ve Roma ve Hellenistik dönemde de ticaret ve kültür merkezi olarak kullanıldı.  Assos günümüzde ise bir tatil beldesi haline gelmiştir.

TazeBalığı ve kalamarıyla ünlüdür Assos, filozof Aristo’nun burada evlenmesine neden olacak güzellikte bir cennettir. Bu cennetin tepelerinde binlerce yıllık taşların üzerinde yürürken, pırıl pırıl denize karşı kurulmuş olan bu antik kentin sakinlerinin, ne kadar şanslı olduklarını düşünürsünüz ve yıkıntıların arasında geçmişin izlerini ararken, burnunuza çarpan kekik kokularını da görmezden gelemezsiniz.,

Önce Assos’a, daha sonra da Sokakağzı sahiline gidiyoruz. M.Ö. 10. yüzyılda Lesbos’daki (Midilli) Metymna halkı tarafından kurulduğu söylenir Assos’un. Troas bölgesinin güçlü ve zengin şehirlerinden biri olan Assos, M.Ö. 560 yılında ilk önce Lidya,daha sonra da Persler’in egemenliği altına girmiştir. Persler tarafından yönetilen kent, daha sonra Hermias’ın eline geçmiştir.Bu dönemde Platon’un öğrencisi Hermias, arkadaşı olan Aristoteles’i kente davet etmiştir. Aristoteles, M.Ö. 348-345 yılları arasında Assos’ta bulunmuş ve ilk felsefe okulunu kurmuştur. Bağımsızlığına Büyük İskender’in Asya seferinde kavuşan şehir, onun ölümünden sonra Pergamon Krallığı’na geçmiştir. Kent M.Ö. 331 yılında Büyük Roma İmparatorluğu’na geçse de, parçalanma esnasında Bizans’ın payına düşerek piskoposluk merkezi olmuştur. 1. Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, Haçlı seferleri sırasında büyük zarar görmüştür.Çanakkale-İzmir yolu üzerinde bulunduğu için, Ege ve Marmara’dan gelen konukları ağırlamaktadır. Temiz havası, denizi, tarihi, huzurlu ortamının yanısıra; turistik tesisleriyle de konuklarına elverişli bir tatil ortamı sunuyor Assos.

Tarihin 21. yüzyıldaki önemli aynalarından biri “Assos” ve gölgesinde kalmış gizli cennet “Sokakağzı”… Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde bulunan Assos, denizden 238 metre yükseklikten Ege’yi seyretme imkanı sunuyor. Assos’un bu tepedeki gözleri tepedeki Athena Tapınağı, denizin kokusunu ise sahildeki antik limanla birlikte alıyor.
Bir liman kenti olmasına rağmen diğer liman kentleri ile arasında önemli farklar bulunuyor.Yaklaşık 20 metre, 3 km uzunluğunda surları,iki ana giriş kapısı (doğu ve batıdan) ve 8 kulesi, kentin güvenli görünümünü güçlendiriyor.Assos; agora temelleri,  idari yapı ve meclis binası, gymnasiumu,Nekropolleri, kiliseye çevrilen tapınağı, su sarnıçlarıyla günümüze kadar gelmeyi başarmış. Amerikan Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1881-1883 yılları arasında başlatılan kazı çalışmaları, şu anda Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Prof.Dr. Ümit Sertoğlu tarafından yürütülüyor.

Assos’da Yaşam
Tarihi her yanında barındıran Behramkale ve Assos’da renkli yaşam ise antik liman çevresinde yaşanıyor. Oteller, barlar, restoranların yoğun olarak sıkıştığı bu sahile eğer aracınızla gelirseniz parke taşı kaplı, oldukça dik bir yokuştan inerek yolun kenarına araç bırakabilirsiniz, sonrada yürüyerek sahile inebilirsiniz. Gecesi gündüzü ayrı havaya sahip Assos antik liman dalgakıranı üzerinde yürümek, sahil kahvelerinde oturmak, denizle içi içe restoranlarda  yemek yemenin tadına doyamayacaksınız.
Denize girecek uzun bir sahile sahip olmayan, plaj sıkıntısı çekilen Assos’ta, işletmeler denize yapılan ahşap iskeleleri çözüm olarak bulmuşlar.

Behramkale
Antik kentin yanında yer alır, antik taş köprüsü ve tarihi camisi  yol üzerinde bulunan lahit ve kale surları bölgede görülecek yerler arasındadır.
Eğer çevre gezilerine meraklıysanız, Babakale yolu üzerinde olan onarım çalışmaları Apollo Smintheion Tapınağı, Osmanlı’nın yaptırdığı son kaleyi, Osmanlı Donanmasının deniz seferine çıkarken su aldığı çeşmeyi, Kestanbol Kaplıcalarını ve Kumburnu sahilinde yer alan günümüze bozulmadan gelebilen korunaklı savaş siperlerini de görebilirsiniz.
Odunluk İskelesi’nden feribotla Bozcaada’ya geçebilirsiniz ya da, Truva, Bergama gibi çevredeki diğer antik kentleri gezebilirsiniz.
Assos Festivali ise her yıl Eylül ayında yapılıyor.

Sokakağzı Sahili
Assos’a 18 km uzakta, aynı kıyıda yer alan sahil bölgesi, antik Polymedium kentinin üzerinde bulunuyor. Ama pansiyon ve otel tabelaları sahildeki hareketlilikden haber veriyor. Rampa aşağı inmeye başladığınızda, Assos’un Athena Tapınağından görünen manzarayla eş değerde Ege denizi manzarasıyla karşılaşıyorsunuz ve ılık rüzgarı teninizde hissediyorsunuz. Tarihi Polymedium antik kenti üzerinde olan köyde, henüz hiç kazı çalışması yapılmamış. Sit alanı olan bölgenin geniş kumsalı gerisinde birkaç pansiyon, kafe ve yazlıklar bulunuyor. Bu yerleşim alanında yaz-kış açık tesisler, konukları yıl boyu ağırlayabiliyor. Assos’a göre daha az bilindiği için fiyatların daha ekonomik olması sözkonusu olan tam bir huzur sığınağı. Temiz havası, denizi ve büyük kum plajı ile lüks aramayan tatilcilerin tercihi. Olta ve sualtı zıpkınla balık avcılığı için zengin koylara sahip bu yörede, günlük gezilere, tekne turlarına istediğiniz gibi katılabilirsiniz. Sörf meraklıları için uygun rüzgar var. Av sezonunda kara avcılığı da yapılıyor.

Nerede Kalınır?
Assos ve Sokakağzı’ndaki yıl boyunca açık konaklama tesislerinde kalan ziyaretçilerin yanısıra; pansiyon ve motellerin bahçelerinde çadır kurup kamp yapanlarada rastlayabilirsiniz. Sokakağzı sahilindeki pansiyonlarda bulunan ortak mutfaklar ise tüm ihtiyaçlarınızı karşılayacak biçimde düşünülmüş.

Ayvacık’a bağlı sahil köylerinin en önemli özelliği kıyıya paralel uzanan tepelerin deniz gören yüksek kesimlerinde yerleşmiş bulunmasıdır. Behram (Assos), Güney boyunca bir gerdanlık gibi dizilen köylerin ortasında adeta bir elmas gibi gözleri kamaştıran güzelliği ile boy göstermektedir Assos. Assos, Eski Anadolu’nun batısında, Troas bölgesinin güney kıyısında, 238 metre yükseklikte kurulmuş antik bir kenttir. Ören yerleri, Behramkale Köyü civarında görülmektedir. Tepenin kuzey eteğinde, Satnioeis (Tuzla Çayı) bulunur. Assos’un, Lesbos (Midilli) adasındaki Methymna şehrinden gelen Aioller tarafından kurulduğu bilinmektedir. M.Ö.560-547′de Lydialılar’ın, M.Ö.547-479′da Perslerin egemenliği altında bulunan şehir, bağımsızlığına kavuştuktan sonra Attika Deniz Birliği’nin bir üyesi olmuş ve M.Ö.405′te Assos’ta oligarşik bir hükümet kurulmuştur. M.Ö.366 yılında Phrygia satrabı Ariobarzanes, Pers Kralı’na karşı ayaklandığı zaman, Eubulos ve Ariobarzanes birlik olarak Atarneus’tan Assos’a kadar bütün kıyı bölgesini elde etmiştir. M.Ö.350 yılında Assos idaresi Hermias’ın eline geçmiş, Hermias, Eflatun’un öğrencisi olmuş ve Aristo ile dostluk kurmuş biridir ve Assos şehrini Eflatun’un öğrencileri olan Erastos ile Koriskos’a hediye etmiştir; onlar da orada bir felsefe okulu kurmuşlardır. Eflatun’un ölümünden sonra, Hermias’ın daveti üzerine Aristo, Ksenokrates ile beraber Assos’a gelmiş ve orada ilk felsefe okulunu kurmuş ve bu sayede Assos, Aristo’nun orada kaldığı üç yıl zarfında (347-345) Yunan tefekkür hayatının önemli bir merkezi olmuştur ama Hermias’ın ölümünden sonra (M.Ö.342) Assos, yine Perslerin egemenliği altına girmiş, M.Ö.334′te Büyük İskender tarafından kurtarılmış, ondan sonra bütün Troias bölgesi gibi, muhtelif hükümdarların egemenliği altında bulunmuş, sonra da Bergama Kralları’nın ve bütün Bergama Krallığı ile beraber M.Ö.l33 yılında Romalıların eline geçmiştir. Assos adı, tarihte bundan sonra önemini kaybetmemiştir. Assos’a Bizans zamanında Makhramion adı verilmiştir, bugünkü köyün adı Behram, oradan gelmektedir.Assos’un önemi, özellikle Aleksandreia Troas’tan, Adramytteion’a, oradan da Bergama’ya kadar giden yola hâkim olmasındandı. Büyük bir kısmı iyi korunmuş olan surlar ve kapıları Yunan tahkimat sanatının parlak bir örneği sayılabilir. Öbür binalar arasında özellikle şehir tepesinin en yüksek noktasında bulunan Athena Tapınağı’nın önemi, anılmaya değerdir. Bundan başka bir tiyatro, bir gymnasion ve Agora’nın kuzey kenarındaki bir stoanın örenleri de bulunur ve deniz kenarından hala eski dalgakıranın kalıntıları görülebilir. Batı Akropolis’ te ise her iki kenarında da mezarlar bulunan bir sokak göze çarpar ve birçok mezar anıtı da bu sokakta yer almaktadır.

ASSOS – İSKELE MEVKİ
Athena Tapınağı’nın yükseldiği tepeden denize bakıldığında antik iskelenin su altındaki kalıntıları görülebilir, Midilli ile Assos arasındaki dini ve siyasal bağ düşünüldüğünde; buranın işlek bir liman olduğu tahmin edilebilir. Bugün batık olan antik limanın yerine yapılmış olan iskele, tarihteki eski hareketliliğini kaybetmişse de , güzelliğiyle ziyaretçilerini büyülemeye devam eder. İskele, 80′ li yıllara kadar palamut sevkiyatında kullanılırken burada bulunan yapılar da palamut ambarı olarak kullanılırdı, günümüzde ise her ikisi de turizm amaçlı faaliyet göstermektedir.Palamut yüklü deve kervanlarının yerini, dünyanın dört bir yanından akın akın gelen turist konvoyları almış, palamut depoları da hiç bozulmadan otel haline gelmiştir.

APOLLO SMINTHEUS TAPINAĞI
Apollo Smintheus Tapınağı, Gülpınar Beldesi’nin kuzey-batısıyla, kuzey doğusu arasında kalan vadinin başlangıç eteklerinde yer alır. Su yönünden çok zengin olan bu yöre, yeraltı kaynak suları ile beslenmekte olup büyük olasılıkla antik çağlarda oluşturulan yeraltı kanalları ile merkeze aktarılmaktadır. Tapınağın yapıldığı Helenistik çağda da yörede yine suyun bol olması Apollon kültünün simgesidir. Rivayete göre tanrı Apollon kehanette bulunmak için her zaman suya ihtiyaç duymuştur.Tapınağın bu alanda kurulmuş olması da bu sebeptendir. Apollon Smintheus Tapınağı da Helenistik dönem için konusunu Homeros’un Ilyada Destanı’ndan alan kabartmaları ve mimarî tasarım stili ile dikkatleri üzerinde toplar. Tapınağın ölçüleri; dar yüzler 23.20 metre, uzun kenarlar ise 41.65 metre civarındadır.Alt yapısında üç farklı türde taş kullanılmıştır. Temel, yöreye özgü olan volkanik tüf taşından yapılmıştır ve üzeri de çevrede çok görülen andezit-bazalt taşı ile kaplıdır. Temelin ve 11 basamağın en son kaplaması mermerdir. Paroslu heykeltıraş Skopas’ın yaptığı ve 110 cm.lik bacak parçası ele geçen, tanrı Apollon’un heykelinin yer aldığı bilinmektedir, Apollon’un tapınak cephesinde duran, adını aldığı fare-smintheus’a basar biçimde tasvir edildiği sanılan kutsal heykeli olasılıkla, 5metre boyundadır.

ROMA DÖNEMİ KÖPRÜLERİ
Tarihte Troas bölgesi olarak geçen Biga yarımadası Roma döneminde antik kentleri birbirine bağlayan yola sahipti. Köprüler ise bölgedeki ticareti elde tutmak için gerekli olan bu yol ağının çok önemli bir parçası idi. İlçe sınırları içerisinde bu dönemden kalma iki antik köprü yer almaktadır.Bunlardan birisi Tuzla Köyü’nün 4km. batısında Küçükkuyu beldesindedir. Chryse antik kenti ile  Aleksandreia Troas antik kentini birbirine bağlayan köprünün günümüzde 93 m lik bölümü açıktadır,7 m’ ye yaklaşan muhteşem köprünün kemer ayaklarının 3-4 m lik kısmı toprak altındadır.

ATHENA TAPINAĞI
Akropolis’in 289 m. yüksekliğindeki derin mavi sulara bakan zirvesinde, Athena için yapılmış olan bir tapınak bulunmaktadır (M.S.530) .Bu tapınak 30-31 m. ve 14.03 m.lik bir alanı kaplamaktaydı. Tapınak, doğuya dönük, önünde sütunlu bir giriş kapısı bulunan, dikey olarak uzanan bir yapıdır. Tapınağın etrafını çevreleyen bir sıra sütunlar tapınağın tipik bir Periptenos çizgisi taşıdığını gösterir.

HÜDAVENDİGAR CAMİİ
14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta duran Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve bu kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır. Kubbesi, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu görülür fakat Camiin mermer giriş kapısı, Carnelius kilisesinin kapısıdır. zamanında kiliseyi tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir caminin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar etkileyicidir.

HÜDAVENDİGAR KÖPRÜSÜ
Ayvacık’ tan Behramkale’ye giden yol üzerinde , 14. yüzyılda inşa edilmiş ve günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen köprü inşaa edildiği günden bugüne üstünden insanları sevdiklerine kavuşturur, altından da Ege’ye kavuşmak arzusuyla çağlayıp duran Tuzla Çayını seyre dalar . Tuzla çayının güney ve kuzey yönlerinde uzanır.Behramkale köyüne 1 km mesafede olan köprünün kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir.Ancak Cami’yi yaptıranın köprüyü de inşa ettirmiş olduğu tahmin edilir.Köprünün orijinal ve en itinalı kısımları kemerleridir, diğer bir özelliği de; Kemallı Asılhan Bey Camii ve Behramkale Camii duvar tekniğinin burada da görülmesidir.

TİYATRO
Agora’nın batı kapısından aşağı inen taş yol, önce hamamlara oradan da antik tiyatroya ulaşır. Denize ve Lesbos(Midilli) adasına bakan tiyatro, kent merkezinin güneyinde doğal bir kayaya oyularak yapılmıştır.Yapım tekniği ve plan özellikleri bakımından bir Roma Çağı tiyatrosu olduğu bellidir. Büyük bir olasılıkla da eskisinin yerine yapılmıştır. Büyük olmayan sahne zamanla genişletilmiştir. 19 m genişliği vardır ve iki katlıdır. Sahne yapısı üç odaya bölünmüş olup odalar birbirine kapılarla bağlanmıştır.Cephede, klasik tiyatro plan düzeninde görüldüğü gibi, ortadaki daha geniş ve yüksek olmak üzere toplam üç kapısı vardır. 5000 izleyici kapasiteli Assos tiyatrosu, deprem sonucu kaymış ve büyük ölçüde harap olmuş, sonraki yüzyıllarda ise taş ocağı olarak kullanılarak taşlarının çoğu sökülüp götürülmüştür.

STOA
Pazar yerinin kuzey kıyısında dağlardaki kayalar yontularak 111 m uzunluğunda ve 12 m derinliğinde, güneye dönük, oldukça iyi inşa edilmiş bir yapı olan “stoa”ya yer açılmıştır. Merdivenleri, sütunların arasındaki açıklıkların taştan korkuluklarla kapatılmış olduğu doğu tarafındaki dördüncü sütuna kadar bina boyunca uzanır. Zemin hizası depremlerden zarar gördüğü için gerçek seviyesinin altındadır, bu yüzden de araştırma yapabilme imkanı bulunamamıştır.

AGORA
Pazar yeri, yani Agora, stoa ile aynı yüksekliktedir, doğusundaki açıklıktan insanlar tiyatroyu ve denizi rahatlıkla görebilmekteyken, banyoların bir üst katı da güneyde açık bir sütunlu giriş kapısı olarak tasarlanmıştır. Batıda Pazaryeri’nin giriş kapısında küçük bir tapınak göze çarpar ve doğuda onun önünde de çok sayıda heykel ve kitabenin çevrelediği “Pedestals” ve önde de konuşmacıların ayakta dikildikleri ” Bema” nın bulunduğu toplantı salonu dikkat çeker. Pazaryerinin geri kalan kısmı ise tamamen Akropolis taşından yapılmış dikdörtgen bloklarla kaplanmış olup Tapınak, Bizans döneminde bir kiliseye dönüştürülmüş ve tamamen harap olmuştur.

ŞEHİR DUVARLARI
Akropolis’teki duvarlar Helenistik çağda inşa edilmiş olmasına rağmen, daha sonra Bizans ve Türk dönemlerinde tamir edilmiştir. Duvarların inşa ediliş tarzı, bunun kolaylıkla anlaşılmasını sağlar. Helenistik çağın duvar yapısı, aralarında kireç harç kullanılmadan yuvarlak yüzeyli kayalardan meydana getirilen, oldukça ilkel bir duvar yapısıydı. Bu duvarlar, şehrin batı girişinde halen ayakta durmaktadır. Akropolis’in doğu bölümünde ise , duvarların doğayla iç içe girip kaybolduğu, farklı bir tahrip olma şekline şahit olursunuz, doğal etkenlerin ve zamanın acımasızlığı bütün bu sanat eserlerinin tahrip olmasına sebep olduğu gibi.Assos; attığımız her adımda, geçmiş zamanlardaki Akropol şehirlerinin tüm görkemini gözler önüne sermektedir.Assos’un örenleri l88l-1883 yıllarında incelenmiş ve kazılar yapılmıştır.Bu kazılardan çıkan eserlerden bazıları Louvre ve Boston müzelerine götürülmüştür, bazı eserler ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

NEKROPOL ( MEZARLAR)
Antik çağın kentlerinde mezarlıklar; kente gelenler mezarları görsün, selamlasın diye kentin dışında ve genellikle yolun kenarında olmuş.1884 yılında kazıların sona erişinden sonra geçen zaman içinde, ortaya çıkarılan mezarların tümü tahrip olmuş haldeydi. 1981′de yeniden başlayan çalışmalar ile birlikte eskilerinin de onarımına başlandı. Assos’ un iki Nekropolü vardırbunlardan birincisi ve asıl önemli olanı batı kapısına giden taş döşemeli yolun iki tarafına kurulmuş Batı Nekropolü; diğeri ise doğu kapısı önündeki Doğu Nekropolü’ dür.Batı Anadolu’ da M.Ö 6. yüzyılda çok rastlanan, yakarak (kremasyon) gömme tekniği Assos’ ta da görülmekteydi ve kazılar sırasında ölü küllerinin içine konduğu Urna adı verilen çömleklere çokça rastlanılmıştır. Ortaya çıkarılan bu örnekler de Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.

Assos otelleri özellikle yaz aylarında tatilciler ile dolup taşar ve hem Ege Denizi’nin tadını çıkarmak hem de Assos’un tarihi dokusunu yaşamak için gelir tatilciler buralara… Assos’da taş duvarlı evler ve oteller ile mistik bir havanın içinde bulursunuz kendinizi. Behramkale Köyü’nün içinden çıkılan Assos antik kenti eserleri müzede toplanmış olup  Assos antik kenti bir tepe üzerinde tüm körfez manzarasına hakim olarak durmaktadır. Assos’un bulunduğu Behramkale köyü, sıcak insanları, taş sokakları ve dokusu bozulmamış taş evleri ile büyülü bir yerde olma hissi verir herkese. Assos Antik Kenti’ni dolaştıktan sonra köy içinde deniz manzaralı restaurantlarda daha önce adını dahi bilmediğiniz zeytinyağlı lezzetler bekler sizi. Yemeğin ardından köy meydanındaki taş kahvelerde yudumlayacağınız çayla birlikte Assos’un havası dolar vucudunuza.

Assos, birden çok güzelliği barındırır içinde; Antik Kenti, Assos Antik Limanı, Taş evleri, sıcacık insanları ve tabiki, Kadırga koyu…

Assos’tan dönerken, vücudunuzu dinlenmiş, adeta yenilenmiş hissedersiniz. Bir çok şey artık size daha güzel gelir..

Görülecek yerler
Athena Tapınağı; Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, babası Zeus’un kafasından silahlı ve elinde kargası ile doğmuş bir savaşçı. El emeğini ve el sanatlarını koruyan tanrıça olarak da biliniyor. Mitoloji’ye göre kadınlara dokumayı ve işlemeyi o öğretmiş. Behramkale ve çevresindeki halı ve kilim dokumacılığı, Athena sayesinde gelişmiştir belki de. Athena Tapınağı,Anadolu’da dor üzerine yapılmış tek örnek olması nedeniyle büyük önem taşıyor. Tapınağa kadar araç yolu olan antik alana giriş, ücretlidir. Bunca yıl yıkılmadan ayakta kalan sütunlar, fotoğraf çekenlerin yanısıra resim yapanların da kompozisyon malzemesi. Ege Denizi’nin muhteşem manzarasına karşı güneşin batışını seyretmek ise bir başka keyif veriyor insana…

Agora Tapınağı
Akropol’ün güneyinde bulunur. Etrafında bulunduğu dönemin yapıları yer almaktadır. Agora Tapınağı’nın, M.Ö. 2. yüzyıl kalıntıları görülebilir. Agora Tapınağı daha sonra kiliseye dönüştürülmüştür.Bundan dolayı özgün planı hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.

Bouleuteiron (Meclis)
Agora Tapınağı’nın doğusunda bulunur. Heykeller, kürsü ve küçük anıtsal yapılardan oluşmuştur.

Gymnasium
M.Ö. 2. yüzyılda yapıldığı söyleniyor. Agora ile batı kapısı arasında bulunuyor. Dört yanı Dorik şeklindeki sütunlarla çevrilidir ve taş döşeli bir avlu biçimindedir. 32×40 m ölçülerindedir. Girişteki yarım daire şeklindeki basamaklar, günümüze kadar ulaşamamıştır. Kuzeydoğusunda Bizans döneminden kalma bir kilise ile güneybatısında da bir sarnıç vardır.

Tiyatro
M.Ö. 2. yüzyıllarda Agora’nın yakınlarına kurulmuştur. Son yüzyıla dek tümüyle korunmuş olan bu yapı, günümüzde çok yıkık bir şekilde bulunmakta. Geleneksel Grek tiyatro planına uygun olarak, at nalı biçiminde yapıldığı düşünülmektedir. En son Roma döneminde yenilenmiştir.

Stoa
Üstü örtülü, önü sütunlu galerilerdir (revak). Biri Agora Tapınağı’nın kuzeyinde, diğeri de güneyinde bulunur. Kuzeydeki M.Ö. 3. yüzyılın sonunda ya da I2. yüzyılın başında yapılmıştır. İki katlı, Dorik şeklindedir. Alt katta, sütunların arası dörtgen panolarla süslenmiştir. İkinci katta, tavanı oluşturan ağaç kütüklerinin yerleştiği delikleri görebiliyoruz.

Nekropol
Helenistik ve Roma dönemlerinde yapılmıştır. Nekropol’ün doğu ve batı kapılarını bağlayan yol üzerinde, mezar ve anıtlar bulunmaktadır. Batı kapısının kuzeyinde, Publius Varius’un mezar kalıntıları sıralanmıştır